008 – Körlük

İnsanlar ne inanılmaz varlıklar kendi varlıklarından nefret ederek yaşayabiliyorlar. Örneğin bir insan hayvanlara işkence eden birini görünce nefret ediyor onu linç ediyor, ama evinin kapısının önüne bir kedi gelince onu tekmeleyerek dışarı atıyor ne kadar ironik değil mi? Orman yangınlarından şikayet eden adam ormanda yaptığı pikniğin ateşini tam söndürmeden yola çıkıyor. Kadın erkek eşitliğini savunan kadın aman kocam değil mi vurur da söver de diyor. Bunlar size nefret değil de iki yüzlülük gibi gelebilir ancak insan her zaman rol yapamaz, bunları içten gelerek söylüyor bu insanlar, belki bunların söyledikleri cümleyle çeliştiğini kavrayabilecek kadar zekaları ilerlememiş, belki de bu çelişkiyi umursamıyorlar (üstüne düşünmeden konuşuyorlar). Söyledikleri tek bir harfin bile dünyayı ne denli etkilediklerini bir bilseler kullandıkları kelime sayısında nerdeyse hiç konuşmuyormuşçasına bir düşüş olur. Siz bu kelimeleri sarf ederken belki de bir çocuğun hayatına şekil veriyorsunuz çocuk o sözün anlamını kavrayana kadar belki de o söze tapıyor. Sizin gelecekte yaşayacağınız dünyaya şekil verecek olan çocuğun aklına mikroplu fikirler sokmaya devam etmeniz, inanın ki sadece size zararı dokunmaz bütün herkese zararı dokunur.

    Kendi çelişkilerinde boğulan insanlar, bu dünyaya sadece yemeye gelmiş olan insanlar, sadece eğlenmeye gelmiş olan insanlar, başkalarına faydası asla dokunmayan insanlar…Kendinden bu denli nefret edebilen ama nefret ettiği olayın kendinde olduğunu göremeyen bir canlı türü işte insan. Her sabah aynaya bakıp ta kendini göremeyen canlı türü insan. Karşıdakinin bütün kusurlarını tek tek sayabilen ama kendi kusurlarını görmeyi reddeden canlı türüdür insan. Karşıdakini kusurlarıyla değil de kusursuz olduğunu düşündüğü için seven canlı türüdür insan. Karşıdakine hislerini açtığında karşısındakini nasıl zor bir duruma düşürdüğünü bilmeyen canlı türüdür insan oysaki onu seviyordur kılına zarar gelsin istemiyordur sözde. Psikolojik baskı uygulayıp kendini acındırarak istediğini yapmaya çalışan canlı türüdür insan. Manipüle edilmekten ölesiye korkan ve nefret eden ama yeri geldiğinde “fark etmeden bilmeden lafta tabi ki” karşıdakini kukla gibi oynatan canlı türüdür insan.

    Birisi bana söylesin bu kadar kötülüğü nasıl “fark etmeden” bilmeden yapabilirsiniz nasıl bu kadar tesadüfi bir şekilde bunların hepsi olabilir olasılıksal olarak imkansıza yakın bir değer bu. Bu kadar imkansıza yakın bir değer sizin gündelik yaşantınızda neredeyse her gün gerçekleşiyorsa siz mucizeyle dolup taşıyorsunuz ya da yalanı alışkanlık haline getirmiş sosyopat bir yalancısınız. Hangisinin olasılığı daha yüksek diye sorarsanız da tabi ki sosyopat bir yalancı olmanız kesin kavramına çok daha yakın.

    Kendisine düzgün bir şekilde bakmaya çalışırsa eğer iki zıtlığı aynı anda barındırdığını görür insan. Ateşle buz yan yanadır, ışıkla karanlık bir birini kucaklar insanın içinde. Oysa ne tuhaftır ki ateşle buz yan yana gelince ya ateş söner ya da buz erir ikisi aynı anda bir ortamda var olamaz. İnsanın içindeki ya iyilik var olmaya devam edecektir ya da kötülük ipleri eline alacaktır. Bir ülkeyi iki kral birden yönetmeye çalıştıkları zaman o ülke eninde sonunda parçalanmaya mahkum olur.

    İnsanın kendi içinde bu denli çelişki barındırmasının bir sürü nedeni olabilir, ancak ana ve en büyük neden insanın kendini geliştirmemesidir. Daha doğduğumuz andan itibaren insan filmin sonundaki huzur alanına ulaşmaya çalışmaktadır. Ve bu yüzdendir ki eline geçen her fırsatta tembellik yapmak ister ve yapar da. İnsan için hayat önemli değildir o sonuca bakar emekli olduğunda ki o huzuru ister ama bilmez ki asıl filmin sonunu güzel yapan yolculuktur o rahata ulaşmanın bedelini ödemiş olmaktır. Hayata yolculuk değer kazandırır. Bir düşünsenize, bir filmin sadece sonunu izleyerek ondan haz alabilir misiniz Bu bedel kişiden kişiye değişmekle beraber her zaman maddi değildir. Bazen insan o huzur için şu anda sahip olduğu huzuru satar. Ve filmin sonuna ulaştığında elde edebileceği huzuru da kalmamıştır. Huzura ulaşmak için huzurunu satar bilmez bilemez, bedelini ödediğinde her şeye sahip olabileceği düşüncesine kapılır. Bu olgunlaşmamış çocukça düşünceyle bütün geleceğini yanlış bahse yatırır. Kendi hayatı için oynadığı kumara kendi hayatını koyar. Oynadığı kumarı kazanma oranının %50 den daha az olduğunu bile bile kendi hayatını ortaya koyar ve yine kazanma oranının %50 den daha az olduğunu bile bile oturup kazanmayı bekler. Kaybettiği zaman sanki kaybedeceğini bilmiyormuş gibi ağlar sızlanır, kendisini yırtar parçalar. Neden bile bile yaptığı bir hata için ağlar insan. Göremez çünkü, bu anlattıklarım benim için sizin için açık ve net bir şekilde görünürdür çünkü bizler okuyoruz. Ancak bunları yaşayan ve hayatını bir hiç uğruna çöpe atan kimse bunları göremez çünkü okumaz ya da okusa bile yanlış şeyler okuduğu için gözleri yavaş yavaş körelir. Güneş bütün doğruları ortaya çıkarabilir belki ama kimse gidip de gözlerini güneşe dikmez. Onun yerine onun aydınlattığı yerlerde doğruları arar bulur ve hazmeder.

    Bu atıfta bulunduğum biraz abartılmış gerçekler bütününe “benim içinde bulunduğum çevre çok kötüydü” diyerek. Dünyaya gözlerini açtığı coğrafyayı suçlayanlar olabilir, onlara da kısa bir şekilde cevap vermek isterim. Evet doğrudur, içinde bulunduğumuz ve yetiştiğimiz çevrenin bizlerde “yeri doldurulamayacak” büyük bir yeri vardır. Ancak etrafımızda ki parlayan yıldızlarımız hep en kötü şartlarda ortaya çıkmışlardır. Kömür baskı ve ısıya maruz kalınca elmasa dönüşür ve parlar. Üstündeki toprak çamur onun değerini etkilemez, o hala elmastır. Bulunduğu kötü ortam onu bu seviyeye getirir. Elmasların içinde elmas olmak kolaydır asıl mesele kömürlerin içinden o baskıya dayanarak elmas olarak çıkabilmektedir. Her kömür o baskıya dayanamaz bazısı çatlar parçalanır bazısı ise ısıya ayak uyduramayarak yanmaya başlar. Demek istediğim mesele içinde bulunduğunuz çevre ve coğrafya sizi siz yapar. Sizi geliştirerek yükseklere taşır, o coğrafyada o baskıya katlandığınız, katlanabildiğiniz için siz değer kazanırsınız.

    Bu sizi siz yapar ve bununla beraber gelişirsiniz. Zor zamanlar güçlü insanlar doğurur. İnsan kendini zorlamadıktan sonra kendini geliştiremez, ve gelişebilmesi de mümkün değildir zaten. Gözü kararır, ve aynada artık kendini görememeye başlar. Başlanılan noktaya döneriz işte insan kendini böyle kaybetmeye başlar.

    Ve insan kör olur. Ne kendi değerini anlayabilir ne de başkasının değerini anlar. Kendi kendisini parçalar ve yok olup gider.

22 Ocak 2023


Posted

in

by

Tags:

Comments

Yorum bırakın

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.